Çetin Altan’ın sırrı: İvi ve Maya
Hürriyet yazarı İhsan Yılmaz, gazeteci yazar Çetin Altan’ın ressam İvi Stangali’den bir kızı olduğunu, İvi ile Zeynep Maya’nın hikayesinin “İvi Stangali – Ressamını Hatırlamak” adlı kitapta yayımlandığını yazdı.
Ressam İvi Stangali, 1964’teki Kıbrıs olaylarından sonra İnönü Hükümeti’nin kararıyla Yunanistan’a gönderilen Rum asıllı vatandaşlardan biridir. İhsan Yılmaz’a göre Arif Keskiner’in anlattığı Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi mezunu İvi. “Modigliani’nin kadınları gibi güzel bir Rum kızıydı, sülün gibi uzun boyunlu”, Cihangir’de yaşıyor. Akademi hocaları, ressamlar ve yazarlardan oluşan bir ortamda yaşayan İvi, 1960’ların başında Çetin Altan’a aşık olur ve ondan bir çocuk sahibi olmasını ister. Ancak evli olan Altan bu sorumluluğu almak istemez. Her şeye rağmen hamile kalan İvi, doğum yaptıktan kısa bir süre sonra Yunanistan’a gönderildi.
İnsan Yılmaz, “Ünlü Yazarın Büyük Sırrı ve İvi Stangali’nin Son Derece Hüzünlü Hikayesi” başlıklı yazısında İvi’nin o yıllarını ve Maya’nın babasıyla tanışmasının öyküsünü şöyle anlatıyor:
“Türkiye’de çok renkli bir hayat yaşayan İvi, yaşadıklarından sonra hayata küstü. Sadece hayatındaki renkler değil, resimlerinde kullandığı renkler de yok oldu. Bir evde yoksulluk içinde yaşadılar. Bir dükkandan yapılmış, bunu şöyle tarif ederdi:
‘Ivi’nin Atina’da yaşadığı 35 yıl, gece boyunca uzun bir gün yolculuğu olarak geçti. Yıllar boyunca durmadan tekrarlanan tek bir gün. Zaman derin bir çaresizlik içinde geçerken, her türlü dış etkiye kapalıydı. Yeni dostluklar kurmadı, tek bir arkadaş edinmedi. Arkadaşları Türkiye’de kalmıştı… Çaresiz kalan İvi, fotoğraf çekmeyi bıraktı… Resimden ayrılması bir nevi intihardı onun için. Türkiye’deki işlerinde kullandığı renklerin aksine Atina’da çektiği birkaç fotoğraf koyu ve renksizdi. Annem yürürken kaybolan, renkleri geride bırakan yalnız bir figür olarak aklımda kaldı.’
Ivi Stangali, son anına kadar Maya’ya babasının kim olduğunu asla söylemedi. Babasının bir otobüs şoförü olduğunu ve kazada öldüğünü biliyordu. Annesi böyle söylemişti. Büyüyüp unutkanlaşınca annesinin ona doğruyu söylemediğini anladı. Artık gerçeği bilmeye hakkı olduğunu ölüm döşeğinde ısrar edince aradığı cevap geldi. Babası Türkiye’nin en ünlü gazeteci ve yazarlarından biriydi. İşte Maya, Çetin Altan adını ilk kez o zaman duymuştur.
KIZ DEĞİL ERKEK DÜŞÜNÜYORDU
1999 yılında Arif Keskiner’e bir telefon geldi. Arayan Panayot Abacı’dır. Oğlu Atina’da yaşıyordu ve Maya ile tanışıyorlardı. Maya bu bilgiyi doğrulamak ve babasıyla tanışmak istedi. Panayot Abacı bunun doğru olup olmadığını soruyordu. Keskiner, Panayot Abacı’ya haklı olduğunu söyledi ama bunu Çetin Altan’a nasıl söyleyeceğini bilemedi. Keskiner, İzmir gezisinde baş başa kaldıkları sırada konuyu Çetin Altan’a açtı. Ivi ölmüştü ve kızı onu görmek istiyordu. Altan önce kız değil erkek olduğunu söyler. Böylece aklında kaldı. Keskiner’in düzeltmesiyle kendisinin de Maya’yı görmeyi çok istediğini ancak önce çocuklarına durumu anlatması gerektiğini söyler.
Daha sonra Maya Türkiye’ye gelir ve Çetin Altan’ın kapısını çalar. Çetin, Altan’a kendini tanıtır. Çetin Altan, kızını içeri davet eder ve onu oğulları Mehmet ve Ahmet Altan ile tanıştırır. Altan Ailesi, Maya’yı İstanbul’da misafir eder, birlikte yemek yerler, hatta ailenin yazlık evinde birlikte tatil yaparlar.
Arif Keskiner, 2015 yılında vefat eden Çetin Altan’ın cenazesinde son olarak Maya’yı gördü. Maya, annesini tanıyan insanlarla tanışmak ve konuşmak istiyor. Ertesi gün Çiçek Pasajı’ndaki Cuma Sofrasına davet eder. Cenazede ailesinin kendisine soğuk davranmasına üzüldüğünü anlatan Maya, Altanlardan miras istemeyeceğini söyler.
Ve bir baba-kız hikayesi başladığı gibi biter.” (TAM YAZI)